Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki… Öyle bir karmaşa ki bu… Evet… Kilometrelerce uzakta olabiliriz. Ancak yaşamıyor muyuz acıları kalbimizde?
Günlerdir uyku tutmuyor. Sağa dön, sola dön… Televizyonu açtığım anda tüm dünyam kararıyor. Yine mi diyorum? Yine mi? Lanet olasılar, yine kıydılar. Yine kaç evin ocağı yandı. Yine kaç annenin evladı şehit düştü. Kaç çocuk babasız kaldı?
Ülkem üzerinde senaryolar yazanlar, bakın ve eserinizi görün. Büyük başarı… Oyunlarınız mükemmel ilerliyor. Durmak yok!
***************
Korkular…!
Bu kez korkmaya başlıyorsun. Herkese şüpheyle bakıyorsun. Etrafta bir paket görsen endişen gözlerinden okunuyor. Ya da dış görünüşü şüpheli biri… Acaba bir şey olur mu sorusu? “Aman, kalabalıklardan uzak dur”, “Evimize de bomba atarlar mı?” gibi çeşitli felâket senaryoları…
İşte bu sefer oyuna geldiğinin farkına varıyorsun. Niye mi? Çünkü onların tüm çabaları korkuyla sarmak herkesi… Uyutmamak… Engellemek (Bilimde, sanatta…) … Kısacası huzursuzluk çıkarmak… Parçalamak… Bölmek…
İnsanların önce psikolojilerini bozuyorlar. Yavaş yavaş kanımıza karışan bir zehir gibi tüm vücudumuzu sarıyorlar. Bizleri insanlıktan çıkarıyorlar. İnsanca yaşamaktan… Herkese sevgi vermekten… Barış içinde yaşamaktan… Bıkmayacağız! Ama bıktıracaklarını sanıyorlar. Yanılıyorlar…!
******************
Unutkanlık için B vitamini…
Galiba unutkan bir millet olup çıkıyoruz… Bu her konuda böyle değil mi? 17 Ağustos’u düşünün… Deprem tüm hayatlarımızı etkilemedi mi Marmara’da… Ne oldu? Kimlerin acıları tazelendi? Kimler bir şeyler yaptı? ( Deprem gecesi saat 03.02’de anma töreninde bir belediye çalışanı bile yoktu.)
Skandallar, soruşturmalar, toplanılan kitaplar, terörizm, sınavlardaki şifreler, çalınan sorular, çalınan haklarımız… çalınan gençliğimiz… umutlarımız…
Olaylar karşısında umursamaz bir toplum oluyoruz. Bu ne yazık ki doğru… Lay lay lom’cular çok ne yazık ki… Kimse ses çıkarmak istemiyor. Alışmışız birilerinin bizi kullanmasına, dürtmesine… Öyle alışmışız ki… Durmak yok!
Huzur, barış ve sevgi dolu güzel günlere…