Şimdi rüzgâra kulak ver dedim kendi kedime. Karanlık bir geceye “Merhaba” dercesine gelen bu iç gıcırdatıcı ses, gelecek yağmurun habercisi gibi… Çok yağmurlar gördüm, bundandır önsezilerim. Romatizma ağrılarından romantizme uzanan bu ses belki de korkutur çoğu insanı. Beni de öyle… Bazen vahşice gelir sancıların, bazen de romantik bir serserinin çaldığı ıslığı anımsatır.
Korkular, alışılagelmişlikten alır götürür bazen… Artık karanlığa çıkamaz, rüzgâr fısıltılarından kaçışlarla geçirirsin bu hüzünlü vakitleri… Hüzünlü diyorum, çünkü hüzün gibi gelir tüm bunlar… Yağacak yağmurun çırpınışları, gecenin öteki yüzü, sessizliği bozan birkaç melodi ve ardından kopacak fırtına…
Bir deniz kenarındaysan hele, kayalara vuran dalgalardan da korkabilirsin. Öyle bir dalga senfonisi olur ki, sanki bir an içine düşecekmiş gibi gelir insana. Seni yutacakmış gibi gelir… Bu kez kaçışların daha da hızlanır.
Ya da ağaçlarla kaplı yemyeşil bir dağın en tepesindeysen, aşağıya düşecekmiş gibi hissettiğin anda, çok eskilerden kalma biraz da klâsik bir söz gelir aklına. Söz şöyledir: “Uçurumun kenarında olsan bile, hayata gıcıklık olsun diye gülümse…”
Tıpkı hayatın kısa bir özeti gibidir bu söz… Herkes uçurumlardan dönmüştür vaktinde… Ya birileri tutmuştur elimizden ya da tutunacak bir dal bulmuşuzdur tanıdığımız-tanımadığımız… Hayatın özeti… Uçurumlar, önyargılar, suskunluklar, çaresizlikler, hatalar, yalnızlıklar vs… Ama sonunda hep iyi niyetli birkaç insan, birkaç iyi dost yanınızda oluyor. Onlar da olmasa dediğinizde bu içinden çıkılmaz hayat daha da zorlaşır. İyi ki varlar…
Şimdi rüzgâra kulak verdim… Sesinden ürperdiğim, ama insanın içini ferahlatan o sese… Kırılan birkaç dalın tek suçlusu mu? Savrulan yaprakların, erken ölümlerin tek potansiyel suçlusu mu? Ya da kötülemek için suçlu mu sayıyoruz rüzgârı? Hep birileri suçlanır ya… Sanki başkalarının suçu yokmuş gibi… Öyleyse rüzgârlı yerlere niye ağaç dikiyoruz? Ya da ne bileyim, eseceğini bildiğimiz halde niye bu önyargı?
Yaşam bir kısır döngü gibi değil mi? Mevsimler akışına göre ilerler… İlkbahar, yaz, sonbahar, kış… Günleri de biliriz bir önceki günden sonra hangisinin geleceğini de… Bugünü de, yarını da… O zaman o sıcak yaz günlerinin ardından da bir hazan ya da hüzün mevsiminin gelmesini beklemeye şüphe yoktur.
Şimdi rüzgâra kulak verdim… Artık sesinden ürpermiyor, korkmuyorum. Hayata sımsıkı sarılmamızı sağladığı için daha bir başka seviyorum böyle havaları artık… Romatizma ağrılarından romantizme uzanan bu sesi…
İyi dinleyin rüzgârın sesini…